Amasra’dan sonra yönümüzü Safranbolu’ya çevirdik. Amasra-Safranbolu
arası yol biraz virajlı ancak inanılmaz güzellikte manzaralara sahip.
Sonbaharın bütün renkleri içinde seyahat şahane oldu. Akşam saatlerinde
Safranbolu’ya ulaştık. Bizi İstanbul’u aratmayan bir trafik karşıladı. Otelden
yer ayırtmamıştık. Bir kaç otel dolaştık ama yer bulamadık. Etraftan insanlar
burada yer bulamayacağımızı söyleyince Bolu’ya doğru devam ettik. Bu arada ben
Safranbolu’yu pek sevmedim. Sanırım Amasra’nın o büyüleyici güzelliğinden sonra
bana yavan geldi. Burada tarihi çarşıyı dolaştık. Güllü lokum aldık. Akşam
yemeğimizi de Kadıoğlu Şehzade Restaurantta yedik. Kuyu kebabı, Safranbolu bükmesi,
Şehzade pilavı, Saç kavurma, Şehzade salatası sipariş ettik. Hepsini paylaştık.
Kuyu kebabı berbattı. Ama diğer yemekler güzeldi. Akılda kalıcı olağanüstü bir
lezzete ise rastlamadım. Yemeğin üstüne ev baklavası ve çay içtik. Toplam 80 TL
hesap ödedik. Bence mekân, servis ve lezzet göz önüne alınırsa fiyat-beklenti
oranı dengeliydi.
Bolu’da
kaldığımız otelde kahvaltı yaptıktan sonra Seben’e doğru yola çıktık. Seben pek
duyulmuş bir yer değil. Görülecek bir yeri de yok. Bizim Seben’e gitme
sebebimiz ise Çeltikdere Köyü yakınındaki Bizans kilisesi kalıntısı.
Eşim Bizans eserlerine bayılıyor. Köyün içinden yaklaşık 2 km patika yoldan
kiliseye ulaştık. Eşim eseri incelerken biz kızlarla doğayı keşfettik. Öğle
yemeğimizi bize doğa verdi. Ceviz, üzüm, erik, böğürtlen ile sonbaharın son
günlerinde mükellef bir ziyafet çektik. Kızlar günün, belkide tüm gezinin en
çok bu bölümüne bayıldılar. Dönüş yolunda rastladığımız bir alabalık
çiftliğinde kızarmış alabalık yedik ve akşama İstanbul’a döndük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder