Lokanta Dünyası
"Akılda Kalıcı Olağanüstü Lezzetler" i aradığım yolculukta yaşadıklarım.
16 Ağustos 2016 Salı
Yaşam ve kadın bloğu,Anne blogger,Alışveriş, Makyaj, Moda ve kozmetik: Güzellik ve doğal görünümlü estetik
Yaşam ve kadın bloğu,Anne blogger,Alışveriş, Makyaj, Moda ve kozmetik: Güzellik ve doğal görünümlü estetik: Herkese merhaba; Bu gün kadınları ilgilendiren bir yazı ile karşınızdayım. Biz kadınlar estetik yönden pek çok konuya fazla...
8 Ağustos 2016 Pazartesi
Yaşam ve kadın bloğu,Anne blogger,Alışveriş, Makyaj, Moda ve kozmetik: 30 yaşını geçince vücuttaki değişimler kişilerde d...
Yaşam ve kadın bloğu,Anne blogger,Alışveriş, Makyaj, Moda ve kozmetik: 30 yaşını geçince vücuttaki değişimler kişilerde d...: Yaşlanmak insanoğlunun kaçamayacağı doğal bir süreç… Bu sürecin zilleri de 30 yaşında çalmaya başlıyor. 30 yaş üstü herkes zamanla hem ...
11 Mart 2013 Pazartesi
Rüstem Paşa Camii,Bit Pazarları,Kurucu Ali Baba Kanaat Lokantası,Pantokrator Kilisesi,Zeyrek Sarnıcı
Bu Pazar baharın habercisi bir güne uyandık. Gezi programı yapmamıştık.
Kahvaltıdan sonra Eminönü’ne inmeye ve orada doğaçlama gezmeye karar verdik.
İlk önce Hasırcılar Caddesinin arkasında Pazar günleri kurulan bit pazarını dolaştık.
Bit pazarlarına bayılırım. İstanbul’un bir çok yerinde bit pazarı var. En
büyüğü yine Pazar günleri Feriköy’de kurulandır. Neyse yine Hasırcılar’a dönelim.
Bit pazarlarında ilginç eşyalar bulabilirsiniz. Ben bu Pazar pek şanslı değildim.
Sadece taze halka tatlı yemekle yetindim.
Buradaki
Rüstem Paşa Camisini daha önce gezmemiştik. Hazır gelmişken görelim istedik.
Çok güzel bir cami. İçi dışı İznik ve Kütahya çinileri ile kaplı. Bu kadar çok
Çinli cami görmedim. Sinan’ın ustalığını, Rüstem Paşa’nın görgüsüzlüğünü
gösteriyor.(Rüstem Paşa Osmanlı tarihinin en zengin sadrazamlarından. İznik ve
Kütahya’da çini fabrikaları mevcut. Caminin yapılma aşamasında bir sürü çiniyi
Mimar Sinan’a teslim eder ve hepsinin camide kullanılmasını ister. Sinan “bu
biraz fazla değil mi?” deyince “sen hepsini kullan” der. Böylece caminin her
yeri çini ile dolar)
Rüstem
Paşa Cami’den çıkıp Mahmutpaşa yönüne döndük. Eşim havlu, terlik filan aldı.
Oradan kuru fasulye yemek için Süleymaniye’ye çıkmaya karar verdik. Süleymaniye
Camisini daha önce görmüştük. O yüzden tekrar girmedik. Kurucu Ali Baba Kanaat
Lokantasında kuru-pilav-soğan ziyafeti çektik. Üstüne peynir tatlısını çayla götürdük.
Eski dost işletmeci Türker Bey her zamanki gibi yemek tezgâhının başında idi.
Ayak üstü sohbet ettik. Yine bir tarihi lokantadan mutlu ayrıldık. Kuru, pilav,
su ve tatlı 14 TL. Bize verdiği keyif ve mutluluğa göre çok ucuz bir fiyat.
Tarihi bir lokantada bulunmanın keyfi cabası. Tek eleştirim servisteki aksamalar.
Zaten servisin dört dörtlük olduğu çok lokanta yok. Bu da Kurucu Ali Baba’nın
nazar boncuğu olsun. Kuver, garsoniye ücreti buranın yanından bile geçmez.
Buradan
yönümüz Vefa yoluyla Unkapanı’na çevirdik. İMÇ’nin arkasında bizi karşılayan
sürpriz başka bir bit pazarı oldu. Gerçi burada da bir şey bulamadım ama yeni
bir yer keşfetmiş olmak hoşuma gitti. Karşıya geçerek Zeyrek Sarnıcı ve
Pantokrator Kilisesi’nin restorasyon aşamasını kontrol ettik. Daha epey işleri
var ve biz sonucu görmek için sabırsızlanıyoruz. Günün sürprizlerinden biri
bizi Zeyrek Sarnıcı’nın üzerinde bekliyordu. Süleymaniye Cami’nin harika bir
görüntüsü buradan izlenebiliyor. Çok yorulduk ve eve döndük. Hayatın harika
günlerinden biriydi.
5 Mart 2013 Salı
Ankara Merkez Lokantası Kapandı
Bir tarihi değeri daha kaybettik. Ankara Merkez Lokantası kapandı.
Yaşamına, Atatürk’ün Orman Çiftliği’ne geldiğinde öğle yemeği yiyebileceği bir
mutfak olarak başlamış, sonrasında Ata’nın akşam yemeği için misafirlerini
ağırlayabileceği bir mekâna dönüştürülmüş,1930’lu yıllarda da lokanta haline
gelmiş bu mekân artık yok. Bir ulusun tarihi bence temelidir. Kaybedilen her
tarihi değer temelden bir taşı eksiltir. O yüzden itinayla korunmaları gerekir.
Batı uygarlığı bu değerlerini koruyup yaşatmaya hatta geliştirip herkese
tanıtmaya çalışırken biz bu konuda maalesef pek hassas değiliz.2010 yılında 100
Tarihi Lokanta kitabını yazdığım sırada var olan Rejans, Sait Restaurant, Fischer
Restaurant gibi Ankara Merkez Lokantasının kapanması da bir yakınımı kaybetmiş
gibi beni çok üzdü.Umarım bir gün biz de tarihi değerlerimiz koruma konusunda
bilinçlenebiliriz.
Bana
göre bu tür işletmeleri devlet maddi manevi desteklemeli. Hatta vergi kolaylıkları,
teşvik sağlamalı. Turizm Bakanlığı aracılığı ile tanıtımını yapmalıdır. Eğer
işletmeci lokantayı kapatmak istiyorsa devlet eliyle kar amacı gütmeden
devralıp işletmelidir. Aksi takdirde tarihimizi kaybedeceğiz. Tarihimiz bizim temelimiz.
Bence temelini kaybeden toplumlar yıkılmaya mahkûmdur.
27 Şubat 2013 Çarşamba
Aslıhan (Krepen) Pasajı,Beyoğlu Balık Pazarı
Bu pazar ki sosyal faaliyetimiz için seçtiğimiz rota Taksim
Aslıhan Pasajı idi. Evdeki okunmamış kitap stokumuz bittiği için sahafları
dolaşmaya karar verdik.Hava çok soğuk olunca evden oraya yürümeyi göze alamadık
ve metroyla gittik.Bir kaç sahafta ihtiyaçlarımızı tamamladık.Hele ben 2 tane
İhsan Oktay Anar,eşim de 2 tane tarih kitabı bulunca keyfimiz yerine geldi.Bunu
kutlamak için pasajın hemen yanındaki Beyoğlu Balık Pazarında bir şarküteriye
girdik.Buradaki balık ve deniz ürünleri bizi tahrik etti.Taze istavrit yanı
sıra lakerda ve somon füme aldık.Aslında bu tür yiyecekler konusunda çok
bilgimiz ve deneyimimiz yok ama deneyerek öğreniyoruz.Doğma büyüme
İstanbullulara yabancı olmayan bu lezzetler Anadolu’da bilinmiyor.Ben konuya
meraklı olmama rağmen yeni yeni
tanışıyorum hazırlanmış ve işlem görmüş deniz ürünleriyle.Aldıklarımızı
evde şömine başında güzel bir çilingir sofrası kurmak için
kullandık.İstavritleri fırında pişirdik,diğer deniz ürünlerini de salatayla
beraber masaya yerleştirdik.Lakerda rakıyla pek güzel gitti.Somon ise bence tam
bir rakı mezesi değil.Sanki bir şeylere karıştırarak atıştırmalık olarak veya
ağırlama yemeğinde bir çeşit olarak sunulsa daha güzel olacak.Ben içine peynir
ve maydanoz ile az acı biber koyarak yedim,çok hoşuma gitti.Evde kurduğumuz bu
sofra bize keyif ve neşe verdi.
15 Şubat 2013 Cuma
Derya Restaurant,Beylerbeyi
Pazar günleri hava güzel olunca eşimle Boğaz kıyısında
yürüyüş yapmayı seviyoruz. Bu Pazar rotamız Beylerbeyi- Kandilli arası oldu.
Arabayı Beylerbeyi’ne park ettikten sonra yalıların izin verdiği ölçüde Boğaz
kıyısından Çengelköy, Kuleli, Vaniköy ve Kandilli’ye yürüdük. Çok keyifli oldu.
Epey yürüyünce yorulduk ve dönüşte otobüse bindik. Yol o kadar kalabalıktı ki
yürüsek daha hızlı giderdik. Yorgun olunca yeniden yürümeyi göze alamadık.
Yemeğimizi
Beylerbeyi Derya Restaurant’ta yedik. Meze, ara sıcak olaylarına girmeden direk
balık söyledik. Garsonumuzun bize tavsiyesi 900 gramlık bir deniz levreği oldu.
İkiye bölüp ızgara yaptırmasını istedik. Yanına da salata ısmarladık. Yemeğimiz
epey geç geldi. Pazar kalabalığı dolayısı ile geciktiğini söylediler. Pek
inanmasak da ses çıkarmadık ve yemeğe giriştik. Sonuç benim için hayal
kırıklığı oldu. Lüferden sonra en sevdiğim balık olan levrek maalesef tatsız
tuzsuz bir şey çıktı. Eşim beğendi ama bence çiftlik levreğiydi. Bir balık
lokantasında bu kadar lezzetsiz bir levrek olacak şey değil. Burası alkolsüz
bir lokanta olduğu için kolaya talim ettik. Hesap 70 TL geldi. Bunun 6 TL’si
kuver ücreti idi. Kuver ve garsoniye ücreti talep eden tüm lokantalar gibi
Derya Restaurant’ı da ayıplıyoruz. Fiyat-beklenti oranı bu kadar lezzetsiz bir
balık yediğim için bence dengesizdi.
5 Şubat 2013 Salı
Özcanlar Köfte,Astoria AVM
Tarihi bir lokantada yemek yemeyi
hem duygusal olarak çok seviyorum, hem de buralarda yediğim yemek beni hiç
hayal kırıklığına uğratmıyor.
Bu hafta merkezi Tekirdağ’da olan
ve Tekirdağ köftesinin mucidi Özcanlar Köfte’nin Astoria AVM’ deki şubesine
ailece gittik.Köfteyi en şık haliyle sunan mekanda bizi her zamanki gibi şube
müdürü Esat Bey karşıladı.Sade bir şıklığı olan mekanda sakin bir masaya oturduk. Esat Beyle sohbet ederken siparişlerimizi verdik.Eşim ve ben tabii ki
Tekirdağ Köfte ısmarladık,kızlar ise bir çeşit Köfte İskender diyebileceğimiz yoğurtlu ve soslu Özcanlar Special söylediler.Yanında büfeden salata hazırladık
ve bir de piyaz sipariş ettik. Özcanlar Köftenin etini kendilerinin ürettiğini hatta
Tekirdağ’da Bajdar Et isimli kasap dükkanları olduğunu kitabımın hazırlığı aşamasında
ziyaret ettiğim fabrikalarında görmüştüm.Eti kendi üreten işletmeler doğal
olarak bir adım öne geçiyor ama tabi bu her lokanta etini kendi üretsin
anlamına gelmiyor.Sadece et değil burada her malzemenin çok kaliteli olduğu
belli.İnanın piyazdaki zeytini bile piyasada bulmak zor. Zeytinyağını da
kendileri ürettiriyor ve dükkanlarında satıyorlar.Ayrıca yine kendi
kontrollerinde üretilen üzüm suyu harika.Buradaki üzüm suyu şıradan biraz
farklı,daha tatlı.Üretim yöntemlerini çok iyi bilmediğim için aralarındaki
farkı söyleyemiyorum.Yemeğin üzerine ben her zamanki gibi fırın sütlaç yedim
,harikaydı.Eşim peynir tatlısı yedi,pek beğenmedi.Ödediğimiz hesabı
söylemeyeyim,çünkü Esat Bey bize epey indirim yaptı ama bir porsiyon köftenin
12 TL olduğunu belirteyim. Kuver ve garsoniye ücreti yok.Otopark olarak
Astoria’nın otoparkı kullanılıyor.Maalesef ücretli.
Burada 3 ürün bence akılda kalıcı
olağanüstü lezzete sahip. Birincisi Tekirdağ Köfte, ikincisi Fırın Sütlaç,
üçüncüsü ise benim de yeni tattığım üzüm suyu. Tarihi lokantalara eleştiri
yaparken torpil geçtiğim düşünülebilir ama unutmayın ki ülkemizde ve dünyada
ortalama lokanta ömrü 3- 4 yılken bir lokantayı 50 yıl,100 yıl yaşatmak da kolay değil,
meğerki akılda kalıcı olağanüstü lezzetler üretmeye.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)