11 Mart 2013 Pazartesi

Rüstem Paşa Camii,Bit Pazarları,Kurucu Ali Baba Kanaat Lokantası,Pantokrator Kilisesi,Zeyrek Sarnıcı


                Bu Pazar baharın habercisi bir güne uyandık. Gezi programı yapmamıştık. Kahvaltıdan sonra Eminönü’ne inmeye ve orada doğaçlama gezmeye karar verdik. İlk önce Hasırcılar Caddesinin arkasında Pazar günleri kurulan bit pazarını dolaştık. Bit pazarlarına bayılırım. İstanbul’un bir çok yerinde bit pazarı var. En büyüğü yine Pazar günleri Feriköy’de kurulandır. Neyse yine Hasırcılar’a dönelim. Bit pazarlarında ilginç eşyalar bulabilirsiniz. Ben bu Pazar pek şanslı değildim. Sadece taze halka tatlı yemekle yetindim.
                Buradaki Rüstem Paşa Camisini daha önce gezmemiştik. Hazır gelmişken görelim istedik. Çok güzel bir cami. İçi dışı İznik ve Kütahya çinileri ile kaplı. Bu kadar çok Çinli cami görmedim. Sinan’ın ustalığını, Rüstem Paşa’nın görgüsüzlüğünü gösteriyor.(Rüstem Paşa Osmanlı tarihinin en zengin sadrazamlarından. İznik ve Kütahya’da çini fabrikaları mevcut. Caminin yapılma aşamasında bir sürü çiniyi Mimar Sinan’a teslim eder ve hepsinin camide kullanılmasını ister. Sinan “bu biraz fazla değil mi?” deyince “sen hepsini kullan” der. Böylece caminin her yeri çini ile dolar)
                Rüstem Paşa Cami’den çıkıp Mahmutpaşa yönüne döndük. Eşim havlu, terlik filan aldı. Oradan kuru fasulye yemek için Süleymaniye’ye çıkmaya karar verdik. Süleymaniye Camisini daha önce görmüştük. O yüzden tekrar girmedik. Kurucu Ali Baba Kanaat Lokantasında kuru-pilav-soğan ziyafeti çektik. Üstüne peynir tatlısını çayla götürdük. Eski dost işletmeci Türker Bey her zamanki gibi yemek tezgâhının başında idi. Ayak üstü sohbet ettik. Yine bir tarihi lokantadan mutlu ayrıldık. Kuru, pilav, su ve tatlı 14 TL. Bize verdiği keyif ve mutluluğa göre çok ucuz bir fiyat. Tarihi bir lokantada bulunmanın keyfi cabası. Tek eleştirim servisteki aksamalar. Zaten servisin dört dörtlük olduğu çok lokanta yok. Bu da Kurucu Ali Baba’nın nazar boncuğu olsun. Kuver, garsoniye ücreti buranın yanından bile geçmez.
                Buradan yönümüz Vefa yoluyla Unkapanı’na çevirdik. İMÇ’nin arkasında bizi karşılayan sürpriz başka bir bit pazarı oldu. Gerçi burada da bir şey bulamadım ama yeni bir yer keşfetmiş olmak hoşuma gitti. Karşıya geçerek Zeyrek Sarnıcı ve Pantokrator Kilisesi’nin restorasyon aşamasını kontrol ettik. Daha epey işleri var ve biz sonucu görmek için sabırsızlanıyoruz. Günün sürprizlerinden biri bizi Zeyrek Sarnıcı’nın üzerinde bekliyordu. Süleymaniye Cami’nin harika bir görüntüsü buradan izlenebiliyor. Çok yorulduk ve eve döndük. Hayatın harika günlerinden biriydi.







5 Mart 2013 Salı

Ankara Merkez Lokantası Kapandı


               Bir tarihi değeri daha kaybettik. Ankara Merkez Lokantası kapandı. Yaşamına, Atatürk’ün Orman Çiftliği’ne geldiğinde öğle yemeği yiyebileceği bir mutfak olarak başlamış, sonrasında Ata’nın akşam yemeği için misafirlerini ağırlayabileceği bir mekâna dönüştürülmüş,1930’lu yıllarda da lokanta haline gelmiş bu mekân artık yok. Bir ulusun tarihi bence temelidir. Kaybedilen her tarihi değer temelden bir taşı eksiltir. O yüzden itinayla korunmaları gerekir. Batı uygarlığı bu değerlerini koruyup yaşatmaya hatta geliştirip herkese tanıtmaya çalışırken biz bu konuda maalesef pek hassas değiliz.2010 yılında 100 Tarihi Lokanta kitabını yazdığım sırada var olan Rejans, Sait Restaurant, Fischer Restaurant gibi Ankara Merkez Lokantasının kapanması da bir yakınımı kaybetmiş gibi beni çok üzdü.Umarım bir gün biz de tarihi değerlerimiz koruma konusunda bilinçlenebiliriz.
                Bana göre bu tür işletmeleri devlet maddi manevi desteklemeli. Hatta vergi kolaylıkları, teşvik sağlamalı. Turizm Bakanlığı aracılığı ile tanıtımını yapmalıdır. Eğer işletmeci lokantayı kapatmak istiyorsa devlet eliyle kar amacı gütmeden devralıp işletmelidir. Aksi takdirde tarihimizi kaybedeceğiz. Tarihimiz bizim temelimiz. Bence temelini kaybeden toplumlar yıkılmaya mahkûmdur.


27 Şubat 2013 Çarşamba

Aslıhan (Krepen) Pasajı,Beyoğlu Balık Pazarı


                Bu pazar ki sosyal faaliyetimiz için seçtiğimiz rota Taksim Aslıhan Pasajı idi. Evdeki okunmamış kitap stokumuz bittiği için sahafları dolaşmaya karar verdik.Hava çok soğuk olunca evden oraya yürümeyi göze alamadık ve metroyla gittik.Bir kaç sahafta ihtiyaçlarımızı tamamladık.Hele ben 2 tane İhsan Oktay Anar,eşim de 2 tane tarih kitabı bulunca keyfimiz yerine geldi.Bunu kutlamak için pasajın hemen yanındaki Beyoğlu Balık Pazarında bir şarküteriye girdik.Buradaki balık ve deniz ürünleri bizi tahrik etti.Taze istavrit yanı sıra lakerda ve somon füme aldık.Aslında bu tür yiyecekler konusunda çok bilgimiz ve deneyimimiz yok ama deneyerek öğreniyoruz.Doğma büyüme İstanbullulara yabancı olmayan bu lezzetler Anadolu’da bilinmiyor.Ben konuya meraklı olmama rağmen yeni yeni  tanışıyorum hazırlanmış ve işlem görmüş deniz ürünleriyle.Aldıklarımızı evde şömine başında güzel bir çilingir sofrası kurmak için kullandık.İstavritleri fırında pişirdik,diğer deniz ürünlerini de salatayla beraber masaya yerleştirdik.Lakerda rakıyla pek güzel gitti.Somon ise bence tam bir rakı mezesi değil.Sanki bir şeylere karıştırarak atıştırmalık olarak veya ağırlama yemeğinde bir çeşit olarak sunulsa daha güzel olacak.Ben içine peynir ve maydanoz ile az acı biber koyarak yedim,çok hoşuma gitti.Evde kurduğumuz bu sofra bize keyif ve neşe verdi.






15 Şubat 2013 Cuma

Derya Restaurant,Beylerbeyi


                Pazar günleri hava güzel olunca eşimle Boğaz kıyısında yürüyüş yapmayı seviyoruz. Bu Pazar rotamız Beylerbeyi- Kandilli arası oldu. Arabayı Beylerbeyi’ne park ettikten sonra yalıların izin verdiği ölçüde Boğaz kıyısından Çengelköy, Kuleli, Vaniköy ve Kandilli’ye yürüdük. Çok keyifli oldu. Epey yürüyünce yorulduk ve dönüşte otobüse bindik. Yol o kadar kalabalıktı ki yürüsek daha hızlı giderdik. Yorgun olunca yeniden yürümeyi göze alamadık.
                Yemeğimizi Beylerbeyi Derya Restaurant’ta yedik. Meze, ara sıcak olaylarına girmeden direk balık söyledik. Garsonumuzun bize tavsiyesi 900 gramlık bir deniz levreği oldu. İkiye bölüp ızgara yaptırmasını istedik. Yanına da salata ısmarladık. Yemeğimiz epey geç geldi. Pazar kalabalığı dolayısı ile geciktiğini söylediler. Pek inanmasak da ses çıkarmadık ve yemeğe giriştik. Sonuç benim için hayal kırıklığı oldu. Lüferden sonra en sevdiğim balık olan levrek maalesef tatsız tuzsuz bir şey çıktı. Eşim beğendi ama bence çiftlik levreğiydi. Bir balık lokantasında bu kadar lezzetsiz bir levrek olacak şey değil. Burası alkolsüz bir lokanta olduğu için kolaya talim ettik. Hesap 70 TL geldi. Bunun 6 TL’si kuver ücreti idi. Kuver ve garsoniye ücreti talep eden tüm lokantalar gibi Derya Restaurant’ı da ayıplıyoruz. Fiyat-beklenti oranı bu kadar lezzetsiz bir balık yediğim için bence dengesizdi.


5 Şubat 2013 Salı

Özcanlar Köfte,Astoria AVM


Tarihi bir lokantada yemek yemeyi hem duygusal olarak çok seviyorum, hem de buralarda yediğim yemek beni hiç hayal kırıklığına uğratmıyor.
Bu hafta merkezi Tekirdağ’da olan ve Tekirdağ köftesinin mucidi Özcanlar Köfte’nin Astoria AVM’ deki şubesine ailece gittik.Köfteyi en şık haliyle sunan mekanda bizi her zamanki gibi şube müdürü Esat Bey karşıladı.Sade bir şıklığı olan mekanda sakin bir masaya oturduk. Esat Beyle sohbet ederken siparişlerimizi verdik.Eşim ve ben tabii ki Tekirdağ Köfte ısmarladık,kızlar ise bir çeşit Köfte İskender diyebileceğimiz  yoğurtlu ve soslu Özcanlar Special  söylediler.Yanında büfeden salata hazırladık ve bir de piyaz sipariş ettik. Özcanlar Köftenin etini kendilerinin ürettiğini hatta Tekirdağ’da Bajdar Et isimli kasap dükkanları olduğunu kitabımın hazırlığı aşamasında ziyaret ettiğim fabrikalarında görmüştüm.Eti kendi üreten işletmeler doğal olarak bir adım öne geçiyor ama tabi bu her lokanta etini kendi üretsin anlamına gelmiyor.Sadece et değil burada her malzemenin çok kaliteli olduğu belli.İnanın piyazdaki zeytini bile piyasada bulmak zor. Zeytinyağını da kendileri ürettiriyor ve dükkanlarında satıyorlar.Ayrıca yine kendi kontrollerinde üretilen üzüm suyu harika.Buradaki üzüm suyu şıradan biraz farklı,daha tatlı.Üretim yöntemlerini çok iyi bilmediğim için aralarındaki farkı söyleyemiyorum.Yemeğin üzerine ben her zamanki gibi fırın sütlaç yedim ,harikaydı.Eşim peynir tatlısı yedi,pek beğenmedi.Ödediğimiz hesabı söylemeyeyim,çünkü Esat Bey bize epey indirim yaptı ama bir porsiyon köftenin 12 TL olduğunu belirteyim. Kuver ve garsoniye ücreti yok.Otopark olarak Astoria’nın otoparkı kullanılıyor.Maalesef ücretli.
Burada 3 ürün bence akılda kalıcı olağanüstü lezzete sahip. Birincisi Tekirdağ Köfte, ikincisi Fırın Sütlaç, üçüncüsü ise benim de yeni tattığım üzüm suyu. Tarihi lokantalara eleştiri yaparken torpil geçtiğim düşünülebilir ama unutmayın ki ülkemizde ve dünyada ortalama lokanta ömrü 3- 4 yılken bir lokantayı 50 yıl,100 yıl yaşatmak da kolay değil, meğerki akılda kalıcı olağanüstü lezzetler üretmeye.




20 Ocak 2013 Pazar

Urza Restaurant


Urza Restaurant farklı bir konsepte sahip. Av yemeklerine ağırlık veriyorlar, aynı zamanda davet organizasyonu yapıyorlar. Av yemekleri veriyorlar dedim ama gerçek av etine rastlamak biraz şans biraz da takip işi. Çünkü devamlı av hayvanı bulamıyorlar. Mönüde bıldırcın, keklik, tavşan yemekleri olmasına rağmen aslında bunlar çiftlik hayvanı. En azından bunu size söylüyorlar ona göre tercih yapabiliyorsunuz. Gerçek av eti yemek için ise telefon listelerine isim yazdırmanız ve beklemeniz gerekiyor. Biz de geyik için listeye adımızı yazdırdık, bekliyoruz.
Cumartesi akşamı olmasına rağmen lokantada hiç müşteri yoktu. Aslında bizi de almak istemediler. Çünkü bir doğum günü partisi vardı. Ama biz yeyip kalkacağımızı söylediğimiz için vakit de erken olunca bir masa verdiler.
Yemeğe bıldırcın çorbası ile başladık. Çok güzeldi. Ana yemek olarak eşim ızgara antrikot istedi, ben de güveçte tavşan ısmarladım. Yanında nar bahçesi salatası istedik. Akılda kalıcı olağanüstü bir lezzete rastlamadık ama yemekler çok güzeldi. Demek ki gerçek av etinden yapılmış bir yemek burada olağanüstü bir lezzete kavuşabilir. Bizi ararlarsa bu tezimizi deneyleyeceğiz. Çocukken babamın vurup getirdiği, annemin pişirdiği harika lezzetteki, bıldırcın, keklik, tavşan etlerini burada hasretle andım. Porsiyonlar oldukça doyurucu idi. O yüzden tatlı yemedik, kahve içtik.
Garsonumuz ve diğer personel çok nazik ve ilgiliydi. Servisi çok beğendik. Bu yemeğe bir duble rakı ve bir kadeh şarap dahil 137 TL ödedik. Bence fiyat beklenti oranı dengeliydi. Kuver ve garsoniye ücreti yoktu. Tek eleştirimiz otopark ücreti olarak alınan 10 TL oldu.




13 Ocak 2013 Pazar

Me Gusta Pera


                2 yıl kadar önce açılma aşamasında gittiğim bir mekan olan Me Gusta Pera’yı ziyaret etmek beni heyecanlandırdı. Çünkü bir tarihi lokantanın yavrusu burası. Lale İşkembecisinin sahibi Vedat beyin kızı işletiyor. Bakalım 2 yıllık kendi yolculuğunu nasıl sürdürüyor dedik ve eşimle mekâna geldik.
                İlk izlenimimiz mekânda bir canlılık eksikliği oldu. Yan taraftaki Fıccın tıklım tıklım doluyken burada bir kişi bile yoktu. Neyse deyip masamıza oturduk. Müziğin sesi epey yüksek olunca kısmalarını rica ettik, biraz kıstılar ama hala yüksek olunca tekrar ikaz ettik sonunda rahat edebileceğimiz düzeye indi. Çalışanlar genç olunca sanırım kendilerine göre sesi açmışlardı.
                Mönü zenginliği fena değildi. Zeytinyağlılar, mezeler, salatalar, ızgaralar olmak üzere epey çeşit vardı. Eşim hamsi tava istedi, ben ise sosyete mantısında karar kıldım. Bir de salata söyledik. Sosyete mantısını pek beğenmedim ama yenmeyecek kadar kötü değildi. Süzme yoğurt kullanılsaydı daha iyi olurdu. Hamsi tavadan bir çatal aldım, o da ancak sınıf geçer düzeydeydi. Burada akılda kalıcı olağanüstü bir lezzete rastlamadık. Salata taze idi. Yemekten sonra dondurmalı irmik helvası istedik, fena değildi. Tüm bu yemekler için 50 TL ödedik. Fiyat uygun olunca fiyat-beklenti oranına dengeli demek adil olur. Gerçek manada iki eleştirim olacak. Birincisi servis: salondaki tek müşteri biz olmamıza rağmen her isteğimiz için “bakar mısınız” nidasını seslendirmek zorunda kaldık. İkinci eleştirim ise hesaba eklenen 4 TL kuver ücreti. Bunu alan, hesaba yazan tüm lokantalarla birlikte Me Gusta Pera’yı da ayıplıyoruz.





5 Ocak 2013 Cumartesi

Cukka Fasıl


                Cumartesi akşamı eşimin iş arkadaşlarıyla Taksim Cukka Fasıl adlı mekâna gittik. Mekânda ilk dikkatimi çeken şey masaların küçüklüğü oldu. İki masa arası mesafe de inanılmaz derecede dardı. Belli ki olabildiğince çok müşteriyi buraya tıkıştırabilmek için tercih edilmiş bir uygulama. Fix mönü usulü çalışıyorlar.4 kişiye kuşyemi tabaklarında mezeler, salata yok, ara sıcak sigara böreği, ana yemek olarak biraz tavuk sote ve pilav ve en sonda da meyve ile geceyi tamamlıyorlar. İçki limitsiz.
                Bu tür mekânlarda yemek eleştirisi yapmayı doğru bulmuyorum. Gördüğüm kadarıyla buranın müşterileri yemek yemek için gelmiyorlar. Mekân da bunun farkında olduğu için yemeğe özenmiyor. Hâlbuki yemek de güzel olsa fark yaratarak kalıcı olabilirler bence. Herkes buraya içmek ve eğlenmek için geliyor, içip eğlenip gidiyorlar. Nitekim biz de öyle yaptık.
                Öncelikle Nuran Sultan isimli dansöz sahne aldı. Ardından Dr.Bilal milleti eğlendirdi. Biz de epey eğlendik. Amacımız güzel bir yemek değil eğlenmek olduğu için, mekân da bunu bize sağladığı için mekân hakkındaki eleştirilerimiz olumlu olmalı. Ama tuvalet ve vestiyer görevlilerine bahşiş ödeme zorunluluğu varmış havasının yaratılması benim açımdan olumsuz bir durum.
                Fiyat konusunda bilgim yok. Çünkü oraya davetli gitmiştik. Sormaya da utandım açıkcası.